27 Mayıs 2016 Cuma

Atlayın, Belgrad'a gidiyoruz. Part I: Yeme-İçme

NE YEDİK NE İÇTİK?

“Yediğin içtiğin senin olsun bana gördüklerini anlat” devri instagram ile birlikte son buldu biliyorsunuz. Ne yedik ne içtik paylaşmayı seviyoruz ki hepimiz yiyip içelim ya da tam tersi ders çıkarıp yiyip içmeyelim. 

Her zaman her yerde yemekler ile ilgili sorunları olan bir insan olarak çok ölçüt olmayabilirim ama bu sefer yalnız değildim. Hiçbirimiz yemeklere bayılıp ayılmadık ama içkiler için aynısını söyleyemeyeceğim.  


Akşam Belgrad'a varmamızdan sebep aç değildik. Bavullarımızı eve bırakır bırakmaz kendimizi sokaklara attık. Epeyce gezdikten sonra Aurelio'da güzel içecekler söyledik ve tüm yorgunluğumuzu attık. Kokteylleri tavsiye ederim.



İlk sabah kahvaltımızda TOMA Pekara olarak ünlü fırının yolunu tuttuk. Biz Tesla Müzesine yakın güzergahtakini tercih ettik çok da bilinçli olmadan. İlk başta çok da sevimli görünmeyen peynirli milföy ve ıspanaklı peynirli böreklerden kaptık. Yol üzerindeki bir kafede çay ile birlikte yudumlamayı hayal ettik, bu fikre nereden kapıldıysak. Börekler gerçekten beklenenin çok çok üzerinde iyiydi. Ancak çay için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Çünkü çay diye bize getirdikleri İCE TEA olarak bildiğimiz içeceği ısıtıp getirmişlerdi. Hiçbir blogda böyle bir şey okumadığımız için biz ŞOK! 




Sonradan farkettiğimiz üzere Mihailova’daki TOMA biraz daha büyük. Gezme güzergahınıza göre seçim yapabilirsiniz. Oradan da bu tatlıları kaptık.




Yemekten önce ünlü Mihailova caddesinin pek çok noktasında görebileceğiniz coffee dream'de tatlı ve kahve molası verdik. Latte sipariş verdim, ancak bildiğiniz sütü ısıtma zahmetinde bile bulunmamışlar. Buz gibi bir latte içtim. Neyse ki kakaolu muffin ve browni harikaydı. Ekiptekiler filtre kahve içtiler ve mutlu ayrılabildiler.




Öğlen yemeği için Cantana DeFrida Türkiye’den beri hayallerimi süslüyordu. Ama biliyorsunuz çok büyük beklentiler her zaman hayal kırıklığı ile vuku buluyor. Bizimki de öyle oldu. Vejeteryanlar için gerçekten felaket denebilecek kadar kötü bir restoran. Salata ve patates istedim. İkisi de sanki bir yemeğin yanında mini meze denebilecek boyutta geldi. Fiyatları ise Belgrad’a göre gerçekten yüksekti. Bizim ekip ise Günün menüsünden tavuk yemeği seçtiler. Porsiyonlar bizdekinin yarısı falandı ve yanına garip ekmekler getirdiler. 

Fiyatlar ile ilgili çok soru geliyor, ben de yeni düzenlemelere giderek ve sonradan unuttuğumu düşünerek kalıcı bir not ekledim :) 



1 Euro = 122 /123 Dinar (Havalaanı ve diğer tüm döviz bürolarında aynı)


Bay/Bayan Tuvaletlerinin Kapıları güzeldi. Ben Diego'yu görünce bi suratına tükürmek istiyorum da neyseeeeeee....



Yine cadde üzerindeki bu İCE BOX adlı büfede dondurma yemeden geçmeyin derim. Gerçekten çok lezzetliydi.







Akşam yemeği için eğlenceli Skadarska sokak üzerindeki Le petit Piaf'ı tercih ettik. Tamamen yaya yolu üzerinde kurulu pek çok mekan mevcut. Yemek ve yemek sonrasında birşeyler içmek için de uygun. Hatta yolun ilerisinde rock bar bile var. (Rock barlarında gerçekten rock müzik çaldığından emin olduk kapıda bekleyen rockker arkadaşları gördükten sonra)
Bizim oturduğumuz şirin mi şirin Le Petit Piaf’da da canlı müzik vardı. Ayrıca sokak üzerindeki vejeteryan yemek yemek için en uygun yer diyebilirim. Makarna, Çorba ve salata gibi seçenekleri mevcut ve gayet başarılılar.




Ertesi sabah için okuduğumuz yorumlardan gerçek çay keyfi yapabileceğimizi öğrendiğimiz Red Bread’in yolunu tuttuk. Gerçekten Red Bread sunuyorlar bu arada. Ekmeği yağlı baharatlı değişik bir şekilde kızartıp getiriyorlar, lezzetliydi. Omlet, pancake veeeee tabii ki çay istedik. Kahvaltıda çemen gibi sos ve yoğurtumsu kaymaklı bir şey de sunuyorlar. Mekan da sunumlar da güzeldi. Biz sevdik.




Bir sonraki kahve durağımız Mihailova’nın meydanında Cappucino adlı mekandı. Hepimiz değişik şeyler denedik bu defa. Şekerli Türk kahvesi, şekersiz geldi ve garson masada şeker var karıştırın dedi. (Türkiye'nin gözünü seveyim dedik mi bu noktada dedik.)
Dondurma gerçekten lezzetsizdi. Romlu kahve güzeldi ama güneş tepedeyken içmek çok mantıklı değil. Ben riske atmadım yine Latte istedim. Düşününce en iyisi benimkiydi.

Eğer sıcak bir şey istiyorsanız nescafe söylemeyin, çünkü soğuk frappe tadında bir şey getiriyorlar. Nescafe tüm mekanlarda bu şekilde servis ediliyor.




Biz sürekli gezip dolaşıp Mihailova’ya döndüğümüzden yemeğimizi yine burada Via Del Gusto’da yedik. Riske atmadık, hepimiz pizza söyledik. Vejeteryan pizza kabaklı, mısırlı, zeytinli oldukça büyük porsiyondu ve çok lezzetliydi. Geç öğlen yemeğinden ve porsiyondan mütevellit akşam yemeği yiyemedik.

Bu iki resim internetten alınmıştır.

Belgrad’ın gece klüpleri ve Türkiye’de İzmir’de dahil pek çok ilde bulamayacağınız tatta güzel mekanlar var. Jazz Basta’da bunlardan biri. Canlı Jazz müzik yapıyorlar. İnanılmaz romantik döşenmiş bir mekan. Garsonlar çok ilgili ve güler yüzlü. Tüm kokteyller çok başarılıydı. Gece gittiğimizden çok fazla yemek çeşidi olmadığını öğrendik. Hamburger tarzı şeyler yapıyorlardı. Ama bize hiç sevimli gelmedi. Sunumlar başarılı görünüyordu.



Son olarak meşhur içkileri Rakia'yı denemeden dönmeyin. Biraz ağır bir içki olmakla birlikte shot olarak servis ediliyor. Ballı, kayısılı, ayvalı...vb. çeşitleri mevcut. Ballıyı denedik, kayısılıyı aldık. Çok benim tarzım olmasa da yöresel içkileri denemeyi her zaman seviyoruz. 

Yeme İçme adına söyleyeceklerim bu kadar :)
Bir sonraki Part gezelim görelimde görüşmek üzere ♥





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder